İki Önemli Çevre Raporu: Marmara Havzası Restorasyon Yol Haritası ve Asi Çevre Vizyon Planı

-
Aa
+
a
a
a

Dünya Mirası Adalar'da Derya Tolgay, National Geographic kaşifi, hidrolog ve şehir plancısı Sera Tolgay ile siviller tarafından yapılan iki önemli çevre raporu; 3 Haziran Marmara Denizi Günü‘nde, Marmara’nın geleceği için kritik bir adım olabilecek Marmara Havzası Restorasyon Yol Haritası ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde ise bölgeyi dönüştürecek nitelikte olan Asi Çevre Vizyon Planı üzerine konuşuyor.

""
Kağıthane Deresi / Fotoğraf: Sera Tolgay
Marmara Denizi Restorasyon Yol Haritası ve Asi Nehri Havzası Çevre Vizyon Planı
 

Marmara Denizi Restorasyon Yol Haritası ve Asi Nehri Havzası Çevre Vizyon Planı

podcast servisi: iTunes / RSS

Derya Tolgay: Merhaba, ben Dünya Mirası Adalar programcılarından Derya Tolgay. Apaçık Radyo'nun 61. Yayın Dönemi başladı. Tüm programcılara, teknik masaya, ofisteki arkadaşlara, Apaçık Radyo'nun sofrasında tuzu olan herkese ve sevgili dinleyicilerimize harika bir yayın dönemi olmasını diliyoruz ve sevgili dinleyicilerimizden de bir ricamız var; Apaçık Radyo’nun daha çok dinlenmesi için bizlere destek vermenizi istiyoruz - dostlarınıza anlatın, radyonun aplikasyonunu telefonlarına indirmelerine öncülük edin.

Peki, Apaçık Radyo neden şimdi daha önemli, neden sahip çıkmalıyız? İklim krizi hızlandı, canlı türleri yok oluyor. Her geçen gün daha fazla hayvan ve bitki türü yeryüzünden siliniyor, doğal kaynaklarımız tükeniyor. Su krizi, toprak verimsizliği, afetler, aşırı sıcaklık, kuraklık, seller gibi sorunlar geleceğimizi daha çok tehdit ediyor. Bu yüzden sizsiz olmaz - bugüne kadar verdiğiniz destekler için çok teşekkür ediyoruz ve gelecekteki destekleriniz için de şimdiden peşin teşekkürler diyoruz.



Bugün 3 Haziran Marmara Denizi günü ve aynı zamanda Dünya Çevre Günü haftasının da içindeyiz. Bu farkındalık günleri sadece kutlama değil, somut adımların konuşulduğu da bir gün. Hükümetlere, şirketlere, sivil inisiyatiflere, bireylere daha sürdürülebilir uygulamaları hayata geçirme, eylem çaresi olacak bu programımızda da. Bugün aylar süren, çok emek verilerek ve birçok kişinin, kurum, bilim insanının, sivilin katkılarıyla hazırlanmış iki çevre çalışmasından bahsedeceğiz. Bunlardan bahsetmeden önce konuğumuz National Geographic kaşifi, hidrolog ve şehir plancısı Sera Tolgay. Seracığım hoşgeldin.

Sera Tolgay: Merhaba, teşekkür ederim.

D.T.: Seninle böyle birlikte olmak benim için ayrıca özel bir sevinç kaynağı. İki çevre çalışmasının birincisi şöyle; bugün 3 Haziran Marmara Denizi günü ve Marmara'nın geleceği için kritik bir adım atıldı. Yaşayan bir Marmara için ortak çağrımız var; Marmara Havzası Restorasyon Yol Haritasıyayınlandı. Daha önce İngilizcesi de yayınlanmıştı ve artık Türkçe rapora da ulaşabilirsiniz, kamuya açık. Dünya Mirası Adalar’ın sosyal medyasında da görebilirsiniz. Bir diğer yandan 5 Haziran Dünya Çevre gününde ise Türkiye'de bir ilk diyebileceğimiz siviller tarafından yapılan Asi Çevre Vizyon Planı kamuoyuna sunuluyor. Bu plan, tüm bölgeyi dönüştürebilecek nitelikte bence çünkü artık biliyoruz ki deprem değil, plansızlık öldürüyor. Program konuğumuz Sera da her iki raporun hazırlanmasına öncülük etti.

Sera, iklim krizi ve afetler uzmanısın değil mi? Aynı zamanda UN-HABITAT'ın da kentsel gelişim, afet riski ve planlama projelerine danışmanlık yaptın. Çalışmalarını dünyada Ürdün’de Şeria Nehri Vadisi, Şili’de Patagonya bölgesi, Panama’da Panamá Viejo, Güney Kıbrıs’da Famagusta ve Türkiye'de de Hasankeyf, Asi Nehri Deltası, Samandağ Kıyı Şeridi, Milleyha Sulak Alanı ve Marmara Havzası gibi pek çok doğal ve kültürel mirasın bir araya geldiği şehirler ve bölgelerde sürdürdün. Ben şimdi biraz konuyu açmak ve sonra da sana sorularımı sormak istiyorum.

Marmara Havzası'nın ekolojik dayanıklılığını arttırmak, hidrolojik sistemlerini onarmak ve biyolojik çeşitliliğini korumak amacıyla, Marmara Denizi için 2030 yılına kadar yüz ölçümün en az %30'unun korunmasını hedefleyen havza ölçeğindeki bölgesel restorasyon planı yani Marmara Denizi Restorasyon Yol Planı başlıklı çalışma, 2022 sonbaharından 2024 ilkbaharına kadar 16 aylık bir süreçte hazırlandı. Bu proje National Geography Society'nin desteğiyle yürütülen bir proje ve deniz biyologları, mühendisler, şehir plancıları, hukukçular, araştırmacılar, öğrenciler projenin içerisinde. Aynı zamanda yerel toplulukların katkılarıyla da hazırlandı. Projenin saha araştırmaları ve haritalama çalışmaları ise Sera, senin tarafından yürütüldü. Projeye destek verenler de var, onlara da buradan teşekkürlerimizi iletelim ve isimlerini analım istersen; National Geographic Society Avrupa ve Orta Doğu direktörü Claire McNulty, Avrupa ve Orta Doğu direktörü ve program yöneticisi Steven Andrews, Bursa Ssu Kolektifi’nden Caner Gökbayrak, Karacabey Belediyesi’nden Alper Tüydeş, Deniz Yaşamını Koruma Derneği’nden Volkan Narcı Deniz, İznik Belgesel Sinemacılar Derneği’nden Serdar Güven, Kağıthane Belediyesi’nden tarihçi Hüseyin Irmak ve Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği’nden Derya Tolgay yer alıyor.

Asi Nehri Havzası’nda, Samandağ kıyılarında ve deprem bölgesinde doğanın korunduğu, afetlere dayanıklı bir gelecek inşa etmek amacıyla bir sivil girişim oluşturuldu. Bu da Antakya Çevre Koruma Derneği öncülüğünde ve yine Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği ile Sivil Toplum İnisiyatifi Derneği (SiTi) ortaklığında hayata geçirildi. Bu projede de Sera Tolgay, Nilgün Karasu, Apaçık Radyo'da herkesin tanıdığı Yer Yüzleri'nde programcısı Aysim Türkmen var. Yine Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği'nden ben, Derya Tolgay ve yine Apaçık Radyo'nun yakından tanıdığı İdil Yılmaz'ın dijital desteği var.

Şimdi projelerden biraz bahseder misin deyip sözü sana bırakıyorum Sera.

S.T.: Evet, aslında çok güzel bir özet oldu. Genel olarak yapmaya çalıştığımız bu iki çevre, restorasyon, yol haritası ve vizyon planından bahsettik. Belki de bu iki konunun ortak noktalarından da bahsetmek iyi olur. Niye bu ikisini beraber ve bir yandan da Çevre Vizyon Planı nedir? Biraz belki bunu açmak iyi olur. Plan dediğimizde de aslında bunları bakanlığın ya da belediyelerin yapmasını bekliyoruz ve burada belki sivil toplumun rolünden de bahsetmek yardımcı olur.

Öncelikle Sivil Çevre Vizyon Planı; toprağın, suyun, havanın, canlıların ve insanların bir arada uyum içinde yaşayabileceği, geleceğimizi beraber planladığımız ve doğayı koruyarak yeniden başlamanın bir yol haritasıdır. Biz buradan çıktık aslında ve iki projeye de bağımsız bir araştırma ve durum analizi diyebiliriz. İki proje de hafıza ölçeğinde aslında yani bu çok büyük coğrafyalar. Marmara dediğimiz bölge büyük bir bölge ve Asi dediğimizde de aslında Lübnan'dan başlıyor, Suriye'den geçiyor. Biz Asi Nehri örneğinde Samandağ ve Antakya bölgesine odaklanarak aslında daha ufak bir alt havzaya baktık ve Çevre Vizyon Planı dediğimiz aslında yaşayan belgeler. Bu süreç içerisinde son iki senede ve özellikle son bir sene içerisinde Marmara Projesi gelişiyor. Tabi burada yani bunun öncesi ve sonrası var yani Marmara Denizi yaşayan bir varlık ise Çevre Vizyon Planları’nı da biz yaşayan belgeler olarak düşünüyoruz. Bugün açıklıyoruz gibi ama üzerine de inşa edilmesi gereken, devam edilmesi gerekiyor. Zaten Çevre Vizyon Planları da beş senede, 10 senede yenilenen şeyler olduğu için biz günümüzdeki durumu biraz anlamak ve nereden geldik, nereye gidiyoruz sorularını anlamak için bunları sivil yani bağımsız bir şekilde yapmak istedik.

İznik Gölü / Fotoğraf: Sera Tolgay

Bunun yanı sıra bakanlık tarafının hazırlanan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planları vardı mesela ve hem İstanbul, hem de Hatay içindi bu planlar. Bu planların farkı sadece teknik ve imar odaklı değildi; daha stratejik, katılımcı ve bütüncül bir yaklaşımla hazırlandılar. Sivilli bir bakış açısının esası bu yani hangi bölgeler korunmalı, yapılaşma nerelerde olmalı veya olmamalı sorularına geri dönmek çünkü Çevre Düzen Planları’nda biraz eskiden var olan bir planın üzerinde yapılan ufak değişimler gibi gidiyor. Örneğin Hatay'da rezerv alanlar yaratılıyor ama bir bütüncül olarak geldiğimiz noktada ve gittiğimiz yere gerçekten derinden baktığımız da biraz bu büyük soruları sormamız gerekiyor diye düşünürüz. O yüzden daha üst ölçekli bir vizyon çalışması gibi düşünebiliriz bunları.

Havza bazlı planlama dediğimizde de burada su biraz ön planda çünkü hava kalitesinde bir sürü farklı kuraklıklardan bahsettik yani ısıdan, iklim değişikliğinden ve su güzel bir örnek çünkü gerçekten bir su gezegeninde yaşıyoruz. Derinden etkileyen bir şey hidrolojik döngü ve benim de uzmanlık alanım biraz şehirler ve bu su döngüsünün kesiştiği noktada bir havza da aslında yağmurun ve eriyen karların, mesela dağlardan, ormanlardan başlayıp dereler, nehirler boyunca denize ve göllere kadar ulaştığı bir doğal toplama alanı yani aslında suyun doğada izlediği yolun tamamından bahsediyoruz. Mesele sadece Marmara Denizi'ne ya da Asi Nehri'nin bakmak değil; o suyun aslında toplulukları besleyen bir kaynağı, bir havzası var ve işte oradan çıkıyor bu havza bazlı planlama.

Bu tip çalışmaları ABD'de farklı eyalet ve şehir kurumları içinde yaptığımızda politik yerlerden başlayıp hep bilimsel olarak havza bazlı planlama yapmamız gerektiğini fark ettik çünkü doğa bizim politik sınırlarımızı pek aldırış etmiyor. O yüzden sadece deniz kıyısını ya da nehir kıyısını değil, suyun geldiği tüm bölgeyi birlikte düşünmemiz gerekiyor. Suyu kirleten, yavaşlatan, yönünü değiştiren ya da yok eden birçok unsur var ve bunları anlamamız gerek. Biyoçeşikliği korumamız için daha dayanıklı şeyler inşa edebiliriz aynı zamanda.



Ben bir iki veri paylaşmak istiyorum; mesela Asi Nehri dediğimizde yani Antakya şehir merkezinden başlayan ve Samandağ'a kadar olan o alt havza bölgesinde depremde, 2023 senesinde yaklaşık 2 bin 500 bina yıkılmış, acil yıkılması gereken bin 350 bina var ve yaklaşık 7 bin 500 de ağır hasarlı bina var. Bu binaların aslında neredeyse üçte birinin nehir ve derelere yakın ya da alüvyonlu toprakların yoğun olduğu taşkın bölgelerde olduklarını gözlemledik - bu önemli bir veri yani bu bölgeler aslında yeniden yapılaştığında korunması gereken, belki doğaya geri dönmesi gereken bölgeler. Bu bölgeler bir açıdan da suyun olduğu yerlerdeler yani zaten bioçeşitliğin çok yoğun olduğu bölgeler yani bu aslında hem bizim için, hem de doğa için. Biz de aslında doğanın bir parçasıyız, ayırmamak lazım. Sonuç olarak bir bütün olarak baktığımızda bu bölgelerin çok yoğun olarak yerleşilmemesi gereken yerler olduğunu görüyoruz. Buraları koruyarak ve aynı zamanda halkın da doğaya erişebildiği yeşil alanlar olarak yeniden hayal etmemiz gerekiyor.

Aynı zamanda şöyle güzel bir şey de var; uydulardan baktığımızda Asi Nehir Havzası’nın %50'sinden fazlası şu anda ormanlık yani hem yeşil, hem de yaprak dökücü ağaçlardan oluşan bir dokusu var havzanın. O bölgeler korunur ise gerçekten ileriye dönük de veriler gösteriyor ki bizi daha sağlıklı bir havza bekliyor yani şu anda elimizde olanları korumamız gerekiyor.

Sera Tolgay

D.T.: Doğru planlama ile tüm canlıları daha refah bir yaşam bekliyor.

S.T.: Evet, bir yandan da ondan da bahsetmek istiyorum. National Geographic Society, World Water Map diye yeni bir bir araştırma, büyük bir database paylaştı. Buraya mesela girip her üst havzaya ve alt havzaya bakabiliyorsunuz. Bu havza için de eğer sürdürülebilir politikalar izlenir ise ileride iklim değişikliğine rağmen su kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde koruyabileceğimizi gösteriyor bu çalışma. Bu çok güzel bir çalışma, dünyanın her yerindeki havzalara girip detaylı inceleme yapabiliyorsunuz. Size hem gelecekte sürdürülebilir politikaları gösteriyor, hem de hiç aksiyon almazsak ve şu anda yaptığımız gibi çok yoğun yayılarak şehirleşmeye devam edersek bizi neler bekliyor sorusunu da görmek için iyi bir araştırma kaynağı olarak görüyorum ben bu çalışmayı.

Marmara Havzası’nın son 20 yılına World Water Map ile baktığımızda çevresindeki kaliteli orman alanlarının ciddi şekilde maalesef azaldığını görüyoruz. Uydu verilerine göre, bu ormanların oranı neredeyse yarı yarıya düşmüş ve şehirleşme de yaklaşık 1/4’ten %40’a çıkmış yani çok yoğun bir şehirleşme var. Buraya yarı şehirleşme dediğimiz kırsal bölgeleri de katabiliriz yani Marmara'da doğa küçülürken, beton ise gerçekten büyümüş. Bunu depremden sonra azar azar Asya Havzası'nda da görmeye başlıyoruz. Yeniden bir inşaat süreci var ve burada gerçekten zeytinliklere ve farklı korunan bölgelere büyük yapılaşma planları, proje rezerv alanlar açıldığını görüyoruz. O yüzden çok önemli kritik bir noktadayız. Hem Marmara, hem Asi Havzası ve Türkiye ile dünya geneli için de bu geçerli. Gerçekten planlayarak yol alan yerel bölgeler daha sağlıklı, daha hayat kalitesinin yüksek olduğu, çevrenin korunduğu yani benim yaşamak isteyeceğim yerler aslında o planları yapan, o geleceği düşünen yerler - bunu da paylaşmak istedim.

Karacabey Longozu /Fotoğraf: Sera Tolgay

Marmara ve İstanbul'a baktığımızda - sırf İstanbul değil, biz burada İznik'e de gittik, Karacabey-Uluabat bölgesi ve daha sonra tabii Trakya'da dahil yani çok zengin bir coğrafyadan bahsediyoruz - korumamız gereken değerlerimiz çok ve herkes de bunun farkında. Bunlardan detaylı bahsetmeyeceğim ama tabi planın hedefi de 2030'a kadar bu havzanın %30'unu korumak.

D.T.: Marmara Restorasyon Yol Haritası’na baktığımızda neden 2030'a kadar %30? Bu hedef nereden geliyor?

S.T.: 2030'a kadar %30 ve aslında akılda kalıcı yani bir yandan hem bir hedef ama aynı zamanda ilk çıkış noktası 2022'de yani çok yakın bir tarihte aslında: Kunming Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi dahilinde neredeyse 200 ülke tarafından kabul ediliyor.

D.T.: Türkiye'nin de imzası var.

S.T.: Türkiye'nin biyoçeşitlilik konvansiyonu için imzası var. Sanırım bu çerçeveye ayrı olarak imza atılmamış, son baktığımda görmüştüm. Bunu bir daha gözden geçirmek gerek ama her şekilde bu dünyanın bir araya geldiği ve kabul edilen bir alt hedef aslında. Bilimsel temeli de 2019'da Science Advances dergisinde yayınlanan ‘Global Deal for Nature’ adlı bir makaleye dayanıyor. Bu çalışmada iklim değişikliğiyle mücadele ve biyoçeşitinin korunması için koruma alanlarının arttırılması gerektiği, aksi takdirde geri dönüşü olmayan çevresel yıkımların yaşanacağı vurgulanıyor. Aynı zamanda bu makale Paris İklim Anlaşması ile uyumlu ve 2030'a kadar kara alanlarının en az %30'un korunmasını ve ek %20'lik alanın da tanımlanmasını öneriyor çünkü %50'ye ulaştığımızda aslında bu ekosistemleri doğal karbon rezervleri olarak da görebiliriz. Bu, 1.5 derece eşiğinin altında kalma hedefimizi destekliyor ama bir yandan bu eşiğe çok yaklaştık ve hatta geçtiğimiz noktalar da oldu. O yüzden aslında hem tatlı su, hem de deniz ekosistemlerini kapsayan bu hedef bizim yaşanabilir bir dünyada yaşamamızın teminatı olarak görülüyor.

%30 aslında biraz alt hedef denebilir ama bir yandan da bu çalışma şuradan çıkıyor; Amerikalı biolog meşhur E.O. Wilson’ın - belki dinleyicilerin de tanıdığı bir isimdir, 2006’da çıkan Yarım Dünya diye bir kitabı var ve galiba 2021'de vefat etti - daha iddialı bir hedef var: Half Earth yani Yarım Dünya, aslında dünyanın %50’sinin koruma altına alınması gerektiğini savunuyor. Bu, 2030'a kadar %30’a ulaşılabilir ve bu bir ara hedef. Bir diğer yandan da 2030'a da aslında beş sene kaldı yani her iki yaklaşım da çok önemli ama bu hedeflerin başarısı için bilimsel verilerle desteklenen adil ve kapsayıcı politikanın uygulanmasına bağlı, yoksa bu planları yapmadan, bu analizleri yapmadan nerede olduğumuzu pek bilmeden hareket etmek de zorlaşıyor açıkçası yani bu iki plan çalışması, bu hedefe ulaşmak için bir kılavuz niteliğinde.

Alibey Baraj Gölü / Fotoğraf: Sera Tolgay

D.T.: Evet, ben de küçük bir not eklemek istiyorum çünkü her iki çalışmaya da dahil oldum ve sahada da seninle beraber olma şansına eriştim. Hem Marmara Havzası'nda dolaşırken, hem de Asi boyunca tanık olduklarım bana bir kez daha gösterdi ki insanlar sadece hayatta kalmak değil, yaşadıkları yere dair söz sahibi olmak istiyor. Asi Nehri Havzası Çevre Vizyon Planı’nı ben bir İstanbullu olarak İstanbul'a da taşımak, Hatay ve İstanbul'un ortak kırılganlıkları kadar ortak iyileşme gücünün de anlatılmasını ve deneyimlerin paylaşılmasını istiyorum açıkçası. Bu çalışma ancak kamu otoritelerinin ve sivil toplumun da el ele vermesiyle gerçek dönüşümlere ulaşabilir diye düşünüyorum. Bu konuda senin düşüncen nedir yani bu çalışmaların yol alabilmesi için nasıl adımlar atılmalı, kimlerden ne bekliyoruz?

S.T.: Evet, dediğim gibi aslında 2030'a çok az kaldı yani çok basit bir hedef bu aslında ve karar alıcı kurumların bu hedefi belirlemesi de işimizi kolaylaştırıyor bir yandan. İlk adım bu ve bu iki çalışmanın da böyle yapılması ve biraz daha göz önünde bulundurulması bundan dolayı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın ilçe belediyelere hazırlanan her ölçekte imar planları da bu hedefe sadık kalması yani bir değişiklik yapıldığında gerçekten yüz ölçümünün %30’unun altına iniyor muyuz? Açıkçası bunu göz önünde bulundurulan bir kriter olmalı.

Marmara bölgesi aslında Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildi ve 2021’den sonra daha da genişletildi diye biliyorum. Fakat hem İstanbul’un, hem de Hatay'ın çevre düzen planlarının günümüzdeki durumunu göz önüne aldığımızda, uydular ile baktığımızda bu planlar güncel değiller yani çok fazla değişim var. Bir yandan da bu çevre düzen planlarında ileriye dönük bir bütüncül koruma sistematiği yok, şu anda biraz daha ufak değişiklikler, rezerv alanlar yatırımı ya da Kanal İstanbul bölgesi için özel bir alan gösteriliyor gibi değişikliler ile gidiliyor. Bu planların yeniden gözden geçirilmesi hedefi dahilinde 2030’a kadar %30, hatta %50'ye ulaşılabilinir ise ideal olur diye düşünüyorum. Asi Havzası’nda bu mümkün ve Marmara'ya da baktığımızda yüzölçümünün aslında %25'ini şu anda korusak yani bütün var olan ormanlarımızı, sulak alanlarımızı olduğu gibi korusak bu yaklaşık %25'ine tekabül ediyor.

Aslında bu hedefe ulaşmak imkansız değil ancak özellikle Marmara bölgesinde %30'dan fazlasına ulaşmak için büyük yatırımlar yapmak gerekecek. Bir yandan da şunu vurgulamak çok önemli; herkesin temiz havaya, suya ve doğaya erişimi temel bir hak ve bu ilk adım aslında bu hedefi benimsemek ve gerçekten mevzuatlarda imar planlarına yansıtmak. Bu dokümanlarda bir sürü destekleyici politikalar, programlar ve proje önerileri de var. Bunların da benimsenmesi çok değerli olur diye düşünüyorum. Bu bir çevre mücadelesi ve aynı zamanda kültürel bir mirasın ve kıtalararası bir ekolojik ağın korunması anlamına da geliyor. Türkiye aslında her iki coğrafya için bir köprü konumunda ve bu yüzden de değerimizi bilmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.

D.T.: Evet ama ne yazık ki bugün Marmara'ya bakıyoruz ve tamamen yüzümüze küsmüş durumda, bu da bir taraftan çok üzücü. İleride bir program daha yapalım isterim seninle çünkü sen önümüzdeki haftalarda Washington D.C.'de National Geographic'in senelik büyük toplantısına katılıyorsun ve orada büyük sunumlar, araştırmalar da var. Bu ziyaretten sonra bunları da bizlerle paylaşmanı çok isteriz. Bu çalışmalarda bizlere katkı veren herkese çok teşekkür ediyoruz ve önümüzdeki programda yine devam edeceğiz. Bu kez Asi Çevre Vizyon Planı'nın hazırlanmasına katkı veren diğer arkadaşlarımız konuk olacaklar. Tekrar bekleriz efendim ve bizi dinlediğiniz için de teşekkür ediyoruz. Birlikte kapatalım istersen Sera; Marmara hepimizin, Adalar hepimizin! Hoşçakalın.